‘Mehmet Kamil Berse’ ile Röportaj

1221122ffff

 

‘Mehmet Kamil Berse’ ile Röportaj

Ali KALE: Hocam kısaca kendinizi tanıtır mısınız ?
Mehmet Kamil Berse: Ben 01 Şubat 1956 doğumluyum. İstanbul Fatihte doğdum. Yani şu anda bulunduğumuz evde doğdum. Rabbim böyle lütfetti. Yani biz Afrika’da doğabilirdik. Çin’de doğabilirdik. Hıristiyan olabilirdik. Ama öncelikle Müslüman olarak doğduğumuz için hamt etmemiz lazım. Türkiye’de doğduğumuz için hamt etmemiz lazım. Bunlar rabbimizin bize verdiği lütuflar. Fatihte ismi fatih olan bir okulda okudum. İstanbul imam hatip okulunu bitirdim. Tabi bizim zamanımızda 7 seneydi biliyorsunuz. O zamanlar lise değil adı okuldu. İmam hatip okulu… 74/75 mezunuyum. Sonra Bursa İktisadi İdari İlimler Akademisine girdim. İşletme bölümünü bitirdim. Oradan da 79 mezunuyum. Hayatımız hep mücadelelerle geçti. Ailem ticaretle uğraşırdı. Ticaret derken ailemizin kitabevi vardı ben hep o kitapların kitabevinin içinde büyüdüm. Bu benim için ayrı bir üniversite oldu tabi. Daha sonra hayat ticaretle devam etti. Hiç resmi bir görev almadım. Hep sosyal hayatın içinde oldum. Siyasetle son zamanlarda biraz uğraştım. Bazı adaylıklarım var. Halen Dersaadet Edebiyat Kültür İş Sanat Platformunun başkanlığını yapıyorum. Faliyetlerimiz devam ediyor.

Ali KALE: Hocam imam hatip okulu ile nasıl tanıştınız? Oraya gitmenizdeki sebepler nelerdi? Sizi kim yönlendirdi?
Mehmet Kamil Berse: Konuşmaya başlarken söylemiştim ya bulunduğunuz doğduğunuz şehir Allahın bir lütfü diye. Burada yaşayan önemli bir ailenin evladı idim. Dolaysıyla ailem bu mücadelenin içinde olduğu için ben de doğal olarak imam hatip okulu ile haşir neşirdim. Benim rahmetli abim de imam hatip okudu. Dolaysıyla ilkokula giderken bile imam hatip okulu dışında bir okula gitme düşüncem söz konusu bile değildi. O kendiliğinden oluşan bir şey. Yani okula gidiyorsun Draman’a gidiyorsun o öyle bir şey. İmam hatiple daha önceden lisanı hal ile bir birlikteliğimiz vardı.

Ali KALE: Peki hocam okuduğunuz dönemde toplumun imam hatiplere ve imam hatiplilere bakış açısı nasıldı?
Mehmet Kamil Berse: Siz 2011 mezunusunuz. Çok şanslı bir nesilsiniz. Yani sizin şanslılığınız ayrı bizim şanslılığımız ayrı. Biz sıkıntı ve çile çekerek şanslı olduk. siz de rahat bir dönem geçirdiğiniz için şanslı oldunuz. Şimdi imam hatip okulunda okurken bizim dönemde toplum imam hatip okullarına farklı bakıyordu. Hatta eğer kendinizi nefsinizi yenememişseniz kompleks içinde oluyorsunuz. Kendim hiç böyle kompleks içinde olmadım ama arkadaşların bir çoğu bunu yaşadı biliyorum. Yani bir yere giderken imam hatipliyim demekten sakınan arkadaşlarım vardı. Bir utanma gibi bir şey vardı sanki imam hatipler 3. sınıf bir grup gibi. Bu kötü bir şey aslında. Bu hem okul içinde kendinizi kabul ettireceksiniz hem okul dışında. Okul içinde ayrı bir mücadele ediyorsunuz çünkü o günün dersleri çok ağır derslerdi. Bizim okuduğumuz müfredat bugün ilahiyat müfredatına nerede ise denkti. Önemli hocalardan da ders aldık. Böyle olunca büyük bir mücadele gerekiyor. Okul dışında da bir yere giderken bazı arkadaşlarımız kitaplarını saklardı. Yani o dönemde bi hor görme vardı. Tabi bu her yerde değil İstanbul’da ve İstanbul’un bazı kesimlerinde. Ama gittiğiniz muhafazakâr kesimlerde siz saygıyla karşılanıyorsunuz. Artık o dönemler geçti çünkü biz kendimizi kabul ettirdik.

Ali KALE: Okuduğunuz dönemde İstanbul imam hatip okulunun diğer liselere nazaran konumu nasıldı?
Mehmet Kamil Berse: Okuduğum dönemde imam hatip İstanbul’da ilk ve tekti. Daha sonraki yıllarda Gaziosmanpaşa İmam Hatip Okulu açıldı. Dolaysıyla imam hatip okulu deyince bizim okul akla geliyordu. Bizim öğrenciler diğer liselere nazaran kültürel açıdan daha başarılı idi. Çünkü iyi bir eğitim alıyorduk. İyi bir eğitim almamız zamanla bizi olgunlaştırdı. Kendimize güvenimiz arttı. Tabi bunda aldığımız bilgi birikimi yeterli değil size eğitim veren hocalarınızın da kalitesi iyi. Biz zamanla bunu hissetmeye başladık. Eğer siz olgunlaşamazsanız kaba bir tabirle yontulamazsanız bir hiçsinizdir. Bütün arkadaşlarımız okulu bitirirken hep olgunlaşmış oluyor. Onun için yedi senelik okul bunu için çok önemliydi. Biz bunun farkına vardık ama tabii mezun olurken biz bunun farkına vardık. Diğer öğrencilerle yapılan kültürel yarışmalarda hep daima önde geldik. Daima onlara karşı üstün olduk. Bunlar bizim hep kazanımlarımız oldu. Hocalarımız bizlere hep hedef gösterirlerdi. Bu hedeflerde bize bir yol çizerdi. Biz topluma yol gösteren insanlar olmalıydık. İmam hatipli bir doktor da olsa topluma yol gösteren bir aydın olmak zorundadır. Bunu çok şükür özümsedik. Böyle bir nesil elhamdülillah yetişti. Hatta size şöyle bir hikâye anlatayım. 7. Seneyi bitirdik. Okul sonlarında bitirme imtihanları vardı. Bütün dersleriniz iyi olsa da yine sene sonunda karne almak için bütün derslerden sınava giriyorsunuz. O sınavda da başarılı olursan mezun olup diploma alabiliyorsun. Okulu bitirirken benim 3 dersim vardı. Eylüle kaldım bizde eylüle kaldım denir. Eylüle kaldığım hocalar önemli hocalardı. Mesela Ahmet Kahraman, Müzekka Gürbüz. Çok korktuğumuz bizlere toleransı olmayan hocalar. Aslında biz öyle görüyorduk onlar hep bizim gayret etmemiz için uğraşıyorlardı. Bir gün arkadaşımızla birlikte 4 kişiydik. Onlarında dörder beşer dersten ikmalleri vardı. Biz bu sene mezun olmak için başka bir okuldan imtihan nakli oluyor. Biz de böyle bir yol düşündük. Nihayetinde Gerede imam hatip okulu ile görüştük ve imtihan naklimizi kabul ettiler. Biz de geldik o zamanki müdürümüz hayati ülkü beyden dilekçelerimizi verdik. Yani buradan kendimizi tamamen ayırmıyoruz. Orada imtihana girsek te diplomamızı buradan alacağız. Buradan diplomayı almayı istiyoruz. Gittik Gerede imam hatip okuluna ağustos ayıydı. Bir hafta içinde ben 2 dersimi verdim diğer arkadaşlarda aynı şekilde. Oradaki müfredat bize çok hafif geldi ve bitirdik. Şu hatırayı anlatayım biz imtihanlara girdik sonuçları da bekliyorduk. O zamanlar şimdiki şartlar gibi değil telefonlar faxlar yok. Gerede imam hatip okul müdür yardımcısı vardı Mehmet Gönen. Biz onunla hem muhabbet ediyoruz hem de imtihan neticelerini öğrenmek istiyoruz. Hocam lütfen söyleyin ona göre üniversiteye kaydolmamız lazım diye. Hoca işi biraz uzatıyor bizi tanımak istiyor. Bir saatlik muhabbetten sonra şunu söyledi. Çocuklar dedi biz sizi bırakır mıyız? Sizin burada işiniz yok artık siz gidin bu ülkeyi idare edeceksiniz. Gerede imam hatip okulundaki genç bir hocanın hedefi ve idealine bakın. Bu beni çok duygulandırdı. Hala da kulağımdadır bu sözler. İşte bu idealde olan insanlar bu nesli yetiştirdi. Yani sadece İstanbul’da değil Gerede’nin bir dağ okulunda bile bu ideal vardı. Onun için bu neslin önü açıktır.

Ali KALE: Merhum Celalettin hocamızı bize anlatır mısınız?
Mehmet Kamil Berse: Biz Celal hocamıza yetişemedik. Ama okulumuzun hep idolü idi. Yani bizim örnek almamız gereken bir hocaydı. Bugün oğlu saadettin hocayla sık sık görüşürüm ki o açığı kapatmak için. İnsan hayatında bir aileden eğitim alır okuldan alır çevreden alır. Bunların hepsinden iyi eğitim almışsa mükemmel insan olur. Eğer aile eğitiminiz eksikse bir şeyler eksik kalır. Celal hoca da bizim okulların mürşidi idi. Hayatı boyunca örnek alınması gereken bir insan. İşte o saf niyetler bugünkü tohumları doğurdu. Onun düşünceleriyle yaşayışıyla verdikleriyle bu nesil çok iyi şeyler yapması lazım aslnda. Yaptığımız hatalar bizim noksanlıklarımızdır o büyüklerin değil. Çünkü onlar çok iyi niyetlerle çok iyi tohumlar attılar. Bunun farkında olarak çok çalışmamız lazım. İşte biz artık revahate kapılmadan olduk bittik demememiz lazım. Bir hikâye anlatayım isterseniz. Adamın biri bulunduğu yerin dışında bulunan çok büyük bir zatı ziyarete gitmek ister. Çok değerli bir mürşittir. Onunla tanışmak ister. Fakat gitmeden o kadar çok tereddüt eder ki acaba beni kabul edecek mi. Adam mürşidin kapısına varınca mürşit bunu kapıda karşılıyor. Atından iner elini öper içeri girer. O zat bunu metheder. İkramlarda bulunur. Tabi bu mürşidin adama karşı davranışları adamın nefsini uyandırır. Hemen bir enaniyete kapılır. Böyle bir adam bana hürmet ediyor ben neymişim der. Ve efendiye tepeden bakmaya başlar. Neyse muhabbet biter adam kalkmak ister. Ama hoca efendi yerinden hiç kalkmaz. Güle güle evlat der. Ama geldiğin gibi git. İşte bu çok önemli insan hayatı boyunca kendi benliğini hiç unutmamalı. Ne kadar olursanız olun kendi benliğinizi unutmayın.

Ali KALE: Hocam Merhum Celal hocamızın “ Asrın ihtiyaçlarını müdrik, doğuyu ve batıyı iyi bilen münevver, dindar görüneceğim diye mutaassıp olmayan, aydın desinler diye de dinden taviz vermeyen, tavizsiz fakat müsamahakar bir insan…” sözlerinden ne anlamalıyız.?
Mehmet Kamil Berse: İşte tam olması gereken Müslüman şekli. Biz maalesef buna müdrik değiliz.
Ali KALE: Sizin döneminizde bir gençlik hareketi var mıydı?
Mehmet Kamil Berse: Bizim okuduğumuz dönemde hiçbir hareket yoktu. Yani böyle bir gruplara ayrılma sınıflaşma yoktu. Onları hamdolsun ki yaşamadık. Ama bizden sonra olmuş. Siyasi fikri olarak etkilendiğimiz insanlar vardı mesela üstad Necip Fazıl. Biz Üstaddan etkilendiğimiz kadarıyla sosyal hayatın içinde olduk. Ondan davayı perçinledik. Konferanslarına katılmak kitaplarını okumaktan daha faydalıydı. Daha çok etkileniyordunuz. O dönem de hamdolsun biz böyle bir insana yetiştik. Daha sonra Sezai Karakoç devresi Mavera Dergisi, Büyük Doğu… İşte bizim dönemimiz şimdiye göre bu yönden şanslı.

Ali KALE: Döneminize ait şu anda elinizde bulunan resim, doküman, karne, yıllık gibi belgeniz var mı?
Mehmet Kamil Berse: Yıllığımız var. Belki yıllıklar İstimder’de de vardır. Onun dışında çok üzüldüğüm bir hadise var. Okuduğum dönemde okulda hep kültür edebiyat kolunda çalıştım. Kültür edebiyat kolunda şöyle oldu Tayyip Bey bizden bir dönem yukarda idi. Tayyip bey okulun talebe birliği başkanlığı yapmadı. Kültür edebiyat kolu başkanıydı. Ben onun yardımcısıydım. Tayyip Bey son sınıftan önce altıdayken Ahmet Şişman Kültür Edebiyat Kolu başkanıydı Tayyip Bey yardımcısı ben de sekreterleriydim. Kültürel konularda böyle bir ekip oluştu. Birkaç yıl birlikte çalıştık. Onun için birçok kültürel faaliyete birlikte giderdik. Benim fotoğraf makinem vardı. Tabi o günün şartlarında. Dijital değildi. Fotoğrafları hep ben çekerdim birçok siyah beyaz fotoğrafımız vardı ama maalesef bundan yedi sekiz yıl önce bir iş yerimizde yangın çıktı. Bu fotoğraflarımızın hepsi yandı. Çok üzülürüm hala hatırladıkça. Ama bunu dışında hatıralar var hiç unutmadığım. Bunları ben hep yazıyorum inşallah kitap haline de getireceğim. Herkese tavsiyem şu aklınız bilinciniz yerindeyken duyduğunuz bildiğiniz her şeyi yazın bunlar geleceğe birer kaynak. Hatta günübirlik yazın. Keşke ben gençliğimde her şeyi her hatırayı yazsaydım. Yeni gençlere hep onu tavsiye ediyorum. Biz maalesef sohbet kültüründen gelmişiz. Yazmayı hiç düşünmemişiz. Ben mesela yetmiş seksen defa üstadın konferansına gitmişimdir her bir konferansında bir cümle yazsam ne olurdu.

Ali KALE: O dönemden irtibatta olduğunuz arkadaş veya gruplar var mı, Başbakanımızla rahatça görüşebiliyor musunuz?
Mehmet Kamil Berse: Öncelikle şunu söyleyeyim. Başbakanımız çok vefalı bir insan. Kadim bir dost. Nerede görse görüşür konuşuruz. Ne zaman görüşmek istesem eğer uygunsa kabul eder. Böyle bir vefakârlığı vardır. Kesinlikle geçmişini unutan insan değil. Bunu son zamanlarda da görüyorsunuz zaten. Birlikte yaşadığım bir olayı anlatayım. Biliyorsunuz MTTB bizim zamanımızda kültür ocağımızdı. Fırsat bulduğumuzda oradaki etkinliklere katılır. Bir şeyler öğrenmeye gayret ederdik. Bunun dışında Yeşilay Cemiyeti vardı bu da kültürel etkinlikleri bol olan bir kurumdu. Oranın da etkinliklerine katılırdık. Son zamanlarda da başbakanımızın Yeşilay Cemiyetine kültürel faaliyetlere girmesi yönünde uğraşları olmuştu. Yeşilay cemiyetinde de yarışmalara girerdik ödüller alırdık. Tabi hediye o zaman bir kitaptı. İçine yazılmış birkaç cümle idi. Bu çok değerli bir şey tabi bizim için. Tabi kültürel faaliyetler dışında spor faaliyetleri de vardı. Yeşilay cemiyetinin düzenlediği İstanbul’da liseler arası şiir okuma yarışması vardı. Bizim okulu temsilen de Tayyip Erdoğan Ahmet şişman ben ve Konyalı bir arkadaşımız vardı. Yarışma Kadıköy kız enstitüsünde idi. Okul salonu hınca hınç doluydu. Kızlar ağırlıkta. Biz oturacak yerde bulamadık. Kenarda 5 kişi dizildik. Korkunç bir uğultu vardı. Sıra bize geliyor tabi bizde bir gençlik heyecanı var. O kadar insanın içinde bir de rezil olur muyuz mahcup olur muyuz bizimle dalga geçen olur mu diye. Sonuçta imam hatip i temsil ediyorsunuz. Sıra bize geldi anons edildi. Tabi imam hatip okulu denince herkes sustu. Hatta fısıltılar çıktı bu imamlar ne arıyor burada diye. Tayyip Erdoğan sahneye çıktı. İnce uzun kalem gibi arkadaşımız. Herkes şaşırdı. İmam hatip okulları o zamanlar pek duyulmayan imam cenaze yıkayıcısı yetiştiren bir kurum diye bakılıyordu. İşte o zaman müthiş çıkışını yaptı. Zulmü alkışlayamam şirini okudu. O sessizlik daha da derin bir sessizliğe büründü. Cenabı Allah ona orada yardım etti ve müthiş bir performans gösterdi. Salondan korkunç bir alkış aldı. İndiğinde hepimiz ağlıyorduk. Çok mutlu olduk o yarışmada Tayyip Bey 1. Oldu. Güle oynaya okulumuza geldik. İşte o gündür ki recep Tayyip Erdoğan faktörü ortaya çıktı. Kendini orada kanıtladı. Orası recep Tayyip Erdoğan’ın kırılma noktası idi. İnsan hayatında hep böyle noktalar vardır. Başarı başarıyı devam ettirir. Bir yerde bir şey oldu mu Tayyip gelsin Tayyip okusun diye ifadeler olurdu. Mehmet Akif’in yaptığı dostluklar bitmedi bir dostluk ta başbakanımıza yaptı.

Ali KALE: Döneminizde hocalarınızla ilgili hatıralarınız var mı? Fikri açıdan problemli hocalarınız oldu mu?
Mehmet Kamil Berse: Fikri açıdan çok farklı düşünen hocalarımız vardı. Hatta zaman zaman hocalarla mücadele eden arkadaşlar oldu. Boykotlar falan. Fakat zaman geldi o boykot yapılan hocalar bize çok farklı baktı. Hayat boyu biz onlarla görüştüğümüzde onlar bizi bağırlarına basıyor. Onlardan biri bizim sanat tarihi hocamız Semra acar idi. Başbakanımız onu bundan birkaç sene önce buldurdu. İstanbul’da buluştuk. Benim dersiyle bir problemim yoktu. Sanat tarihini çok severdim estetik hayranıyım. Biraz önyargılı bakıyordu bize bazı boykotlar oldu. Ben o akıma kapılmadım çok şükür. Bizim düşüncemizde olmayan bir resim hocamız vardı Ali Kıyak. Bu hocamız hala hayatta. Bizi çok severdi. Hatta o kadar çok severdi ki evi karşıda olmasına rağmen bizi bırakmazdı. Ama öğretmenlerle arasında sıkıntılar olurdu. Hatta derdi ki onlara inat bu bahçeye büst diktireceğim. Ama bizi hayat boyu severdi. Biz her sene bir yerlerde toplandığımızda davetimizi hiç geri çevirmezdi. Çok sevdiğimiz hocalarımız vardı. Mesela Rahmetli Ömer Adil Dolay, Mahmut Bayram hocam. İlk İmam Hatip’e başladığımda Arapça dersime Mahmut Bayram gelmişti. Arapçadan ne biliyorsam onun öğrettikleriyle biliyorum. Bir dakikasını boş geçirmezdi. Hatta iyi hatırlıyorum ilk Arapça dersimizde sınıfa girdi hoş geldiniz çocuklar dedi silgiyi bile aramadan ceketiyle tahtayı sildi ve derse başladı. Hayatının sonuna kadar beraberrdik. Hep böyle mükemmel insanlarla geçirdik günlerimizi. Müzekka Gürbüz hocamız vardı. Okuldan mezun olanların yüzde doksan dokuzu bu hocayı sevmezdi. Kuran-ı Kerim hocamızdı. Hafızları bile sınıfta bırakırdı. O da bizim mükemmel olmamız için uğraşıyordu. Biz o zaman kızıyorduk ama şimdi düşünüyorum da iyi ki yapıyormuş ama bazen dozunu kaçırıyordu. Hayatta şimdi. Edebiyat hocamız Ayşe Erdönmez vardı. Nurettin Topçu’nun yeğeni idi. Hocamız kitaptan bize metin okuttururdu. Tabi İstanbul’da doğup büyüdüğüm için İstanbul lehçesi kullanırdım. Bundan dolayı Genellikle bana okuttururdu. Ama bir gün başka bir arkadaşıma okutturdu. Arkadaşım beyti şöyle okudu. “Gezdim seyreyledim Niğdeyi boruyu” diye okudu. Ondan sonra çok kızmıştı ona. Sonra kâmil yine sen oku dedi. Bana okutturuyor ki benim lisanım arkadaşlara da etkili olsun. Spordan bahsedeyim biraz. Güreş dışında başarılı olduğumuz pek söylenemez. Futbol takımımızda Ahmet cemal ayvacı, Ahmet İlbar, Rahmetlik Seyfettin Esenlik, Recep Tayyip Erdoğan, İbrahim Küçükaydın… Bu arkadaşlar önemli isimler. Futbol müsabakalarının hepsine giderdim. Bütün müsabakalardan fotoğraf vardı bende. Şeref stadında çekilmiş çok fotoğrafım vardı. Futbolda fazla başarılı olamadık ama güreşte hiç yenilmedik. Şampiyon olamadığımız yıl yoktu. Atletizmde başarılarımız vardı. İbrahim Küçükaydın çok başarılı bir atletti. Voleybolda futboldan daha iyiydik. Basket takımımız yoktu. Ama mehter takımımız vardı J

Ali KALE: İSTİMDER’i ne kadar tanıyorsunuz, çalışmaları hakkında görüş ve önerileriniz nelerdir?
Mehmet Kamil Berse: İstimder’i kurulduğu günden beri tanıyorum. Ama yerinize gelmek bir türlü nasip olmadı. O bizim ayıbımız. Biz hep birlikte olmamız lazım. Kısmet olmadı. Faaliyetlerini takip ediyorum sağ olun. Hep bize bu konuda çağrılarınız geliyor. İsterim ki bütün arkadaşlarımızın bu programlara iştirak etsin. Ama duyuyorum ki katılımlar çok az oluyormuş. Yani yeteri kadar olmuyormuş. Bunu hızlandırmak için ne yapılması gerekiyorsa yapmak lazım. Yani birebir mi çağrılacak yoksa daha etkin çalışmalar mı yapılacak onları yapmamız lazım. Yani nihayetinde bizim derneğimiz. Daha çok faliyet ve etkinliklerimiz olmalı. Mesela bir data sistemi olması lazım. Bugüne kadar kimler mezun oldu. Kimler nerede diye bizim belleğimizde olsun.

Ali KALE: Hocam biz çok teşekkür ediyoruz İstimder adına. Bu kıymetli vaktinizi ayırdığınız için. Allah razı olsun.
Mehmet Kamil Berse: Esteğfirullah ben teşekkür ederim. Çok memnun oldum. Allah cümlemizden razı olsun inşallah.


Warning: count(): Parameter must be an array or an object that implements Countable in /home/istimderorg/public_html/wp-includes/class-wp-comment-query.php on line 399